SMYRNA ve MELES

 

[Dr. Eren Akçiçek’e Armağan (İzmir 2010) adlı eserdeki “Smyrna, Meles ve Halkapınar” başlıklı makalemizden (s. 131-5) özetlenmiştir]

 

         Bornova’daki Eski Cami’de kullanılmış olan ve Halkapınar’daki Diana Hamamları'ndan (Halkapınar) getirildiği söylenen bir sütun üzerinde şöyle bir Grekçe ilahi (hymnos) okunmaktadır:

         «Kurtarıcım, Nehir Tanrısı Meles’e dualarımı terennüm ediyorum: çünkü artık hastalık ve kötülük tümüyle yok oldu».

İ.S. 2. yüzyıla ait olduğu düşünülen bu şiir, belki 165-168 yılları arasında Smyrna’da ortaya çıkan büyük bir salgın hastalık (veba ?) sonrasında, şifa veren sularından dolayı nehir tanrısı Meles’e sunulmuştu. Anlaşılan, adak sahibi bu salgın hastalıktan korunmak ya da kurtulmak üzere Meles’in “kutsal” sularında yıkanmıştı.

Meles adındaki akarsu tarih boyunca o kadar büyük bir ün kazanmıştı ki, Smyrna ile ilgilenen ama Meles’ten söz etmeyen antik ya da modern tarihçi yok gibidir. Ve gerçekten Smyrna ile Meles o kadar özdeşleşmişti ki, Stephanos Byzantios (4-5 yüzyıl) adındaki bir ansiklopedi yazarı "Smyrna’ya Meles adınının verildiğini" yazmaktaydı.

 Yunan mitolojisinde, nehir tanrısı Meles ünlü ozan Homeros’un babası olarak kabul edilmekteydi. Buna göre Homeros, Meles ile bir su perisi (nympha) olan Kretheis’in oğullarıydı ve bu nedenle ona "Melesigenes" (Meles’in oğlu) adı verilmekteydi. Bu durum, tarihi boyunca Homeros’un bir Smyrnalı olduğunu iddia eden Smyrna kentinin ününü daha da arttırmıştı. Nitekim Smyrnalılar Homeros adına bir tapınak (Homereion) kurmuş ve sikkelerine Nehir Tanrısı Meles’in tasvirini koymuşlardı.

Öte yandan, ünlü düşünür Aristoteles de Homeros’un doğum yerinden söz ederken şu mitolojik öyküyü anlatır: «Kritheis adındaki bir genç kız, bir tanrı tarafından hamile bırakıldıktan sonra Aigina adasına kaçar. Ama orada korsanların eline geçer ve Smyrna’ya götürülüp, korsanlarla dost olan Lydia kralı Maion’a armağan edilir. Kritheis Homeros’u doğurduktan sonra ölür ve kral Maion, üvey evladı olan ve doğduğu yerden dolayı Melesigenes adı verilen çocuğa öz oğlu gibi bakar».

Meles’in günümüzün hangi akarsuyu olduğu konusundaki tartışmalar 17. yüzyıla kadar gerilere gider. Smyrna tarihi üzerine kapsamlı ve mükemmel bir monografi yayınlamış olan C.J. Cadoux ve onun çağdaşı diğer bazı araştırmacılar, Meles adının ilk kez, o zamanlar belki Eski Smyrna’nın içinden geçen Tepekule (Bayraklı) veya Bornova derelerinden birine verilmiş, ama Smyrna’nın Pagos’ta (Kadifekale) yeniden kuruluşundan sonra bu adın Halkapınar Çayı’na geçmiş olabileceğini düşünmüşlerdir.

En azından 1675 yılından beri Kemer (Yeşildere) Çayı’na Meles adı verilmekte ise de, İzmir körfezine dökülen akarsulardan hangisinin antik devrin Meles’i olabileceği konusunda bize yardımcı olabilecek bazı antik kaynakları gözden geçirelim:

§ Meles’e ilişkin kaynakların en eskisi, Homeros’a atfedilen ve Smyrna’nın henüz Bayraklı’da olduğu dönemde (İ.Ö. 6. yüzyıl ?) yazıldığı düşünülen ve Artemis’e İlahi olarak adlandırılan bir anonim şiirdir. Bu şiirde tanrıça Artemis’in "atlarını kamışların arasına gömülmüş Meles’te suladıktan sonra, altından yapılmış arabasını Smyrna üzerinden asmalarla kaplanmış Klaros’a doğru sürdüğü" ifade edilmektedir.

§ Homeros’un destanlarında Meles adının geçmemesi çok ilginçtir. Ama ünlü coğrafyacı Strabon’a göre Homeros’un "Smyrna’nın yanıbaşından akan Meles’i" bilmemesi mümkün değildir (XII.3.27). Yine Strabon, eserinin bir başka yerinde (XIV.1.37) Meles’in kent surlarının yanıbaşından aktığını belirtir.

§ İ.S. 2. yüzyılda yaşayan Pausanias, Smyrna’nın Büyük İskender tarafından Pagos Tepesi’nde (Kadifekale) yeniden kuruluşunu anlatırken, Klaros Apollonu’na elçiler gönderen Smyrnalıların Tanrı’nın onlara verdiği cevabı aktarır (VII.5.3): «Kutsal Meles’in ötesindeki Pagos’a yerleşecek o insanlar üç kat, dört kat daha mutlu olacaklar». Yine Pausanias’a göre Smyrnalılar "pek kaliteli bir suyu olan ve kaynaklarında Homeros’un şiirlerini yazdığı bir mağara bulunan Meles’in sahipleri" idiler.

§ Yakalandığı bir hastalıktan (veba ?) kurtulmak üzere Meles’in kutsal sularında yıkanan ünlü hatip P. Aelius Aristeides’e (İ.S. 2. yüzyıl) göre «Meles nehri şehir kapılarının karşısındaydı; yaz-kış sakin bir akışı vardı; kanalı sanki insan eliyle yapılmıştı; kış mevsiminde suyu soğuk değildi; kaynakları ile ağız kısmı arasındaki mesafe son derece kısaydı; yukarı kısmı kavisliydi; içi balıklarla doluydu ve yöredeki evler nehrin yakınlarına kadar ulaşmıştı».

§ Flavius Philostratos (İ.S. 1. ve 2 yüzyıllar) Tyanalı Apollonios’u anlatırken onun "içinden Meles nehrinin aktığı korulukta bir nutuk verdiğini” yazmaktadır. Yine Philostratos, "Meles’in kaynağı ile ağzı arasındaki mesafenin bir bakışta görülebilecek kadar kısa olduğunu ve suyunu doğduğu yere çok yakın bir noktada denize boşalttığını, bu akarsuyun kaynaklarından itibaren çalkantısız aktığını, çiğdem ve lotus çiçeklerinden oluşan  yatağında uzandığını ..." belirtir.

§ İ.S. 4. yüzyıl sophistlerinden Himerios da, "Meles’in Smyrna’nın varoşlarındaki birbirine yakın birçok kaynaktan doğduğunu ve önce teknelerin yüzmesi için yeterli genişlik ve derinliği olan bir göl oluşturduğunu ve daha sonra kamış ve kavaklarla çevrili yatağından denize doğru yavaşça aktığını" anlatır.

§ Aristoteles ile Kymeli Ephoros (İ.Ö. 4. yüzyıl) "Homeros’un Meles kıyılarında doğduğundan"; Yaşlı Plinius (İ.S. 23-79) "Meles’in yanıbaşındaki Smyrna’ya hayat verdiğinden"; ozan Statius (İ.S. 61-96) ise "Meles’in görkemli kaynağından" söz ederler.

Bu ipuçlarından hereketle Meles’in günümüzün hangi akarsuyu ile özdeşleştilebileceği konusunda akıl yürütmek zor değildir. Öncelikle, Meles sularında bizzat yıkandığını ifade eden Aristeides’in "insan yapımı bir kanalda akan, kaynaktaki kısmı kavisli, sakin suları ılık ve doğuşundan kısa bir mesafe sonra denize dökülen" şeklindeki Meles tanımı, uzun ve engebeli, doğal bir vadide akan Kemer Çayı’nın özellikleri ile uyuşmamaktadır. Öte yandan Philostratos’un ifadeleri de bu düşünceyi desteklemektedir. Ona göre Meles o kadar kısaydı ki, insan bir bakışta tüm nehri görebilirdi. Bu durumda Meles’in bize nakledilen özelliklerine uygun tek akarsu, hiç kuşkusuz, bir zamanlar İzmir’in su ihtiyacını karşılayan Halkapınar’daki zengin kaynaklardan doğarak hemen yakınındaki körfeze dökülen Halkapınar Çayı’dır. Geçen yüzyıla kadar bütün güzelliği ile varlığını sürdürmüş olan ve Diana (Artemis) Hamamları diye de adlandırılan bu sulak yerdeki sular, Himerios’un da tanımladığı gibi, önce bir göl oluşturmakta ve daha sonra yeşillikler içindeki bir kanaldan denize akmaktaydı (nitekim 20. yüzyıl başlarına ait bazı İzmir kartpostallarında hem Halkapınar gölünü ve hem de akarsuyu görmek mümkündür). Kaldı ki, zaten “Halkapınar” şeklindeki isim de, antik yazarların Meles’in kavisler çizen bir güzergahı olduğuna ilişkin sözlerini desteklemektedir.

H. Malay 

KISA KAYNAKÇA:

C.J. Cadoux, Ancient Smyrna. A History of the City from the Earliest Times to 324 A.D. (Oxford 1938).

G. Petzl, Die Inschriften von Smyrna II,1, Bonn 1987, no. 766.

E. Doğer, İzmir’in Smyrna’sı (Paleolitik Çağ’dan Türk Fethine Kadar), İstanbul 2006, 171.



[1]