ANTİK DEVİRDE DİNSEL KİRLENME VE ARINMA
VE EUROMOS’DA BULUNAN BİR KUTSAL YASA (LEX SACRA)
 
Eski Yunan ve Roma dinlerinde tapınaklara girebilmek için önce her türlü kirden arınmak zorunluydu. Bu yüzden her tapınağın kirlenme (miasma) ve arınmaya (katharsis) ilişkin kutsal yasası (lex sacra) vardı. Elimizde, antik devirdeki kirlenme ve arınma konusuna ilişkin çok sayıda yazılı belge ve bilgi bulunmaktadır. Bu yazı, bu hayli geniş bir konunun çok kısa bir özetinden ibarettir.
Antik devirde bazı objelerle temas eden kişi dinsel bakımdan kirlenmiş sayılırdı. Örneğin, tanrıça Demeter'in bazı tapınaklarına erkeklerin girmeleri ya da tapınakta şarap içilmesi kirlenmeye yol açmaktaydı. Aynı şekilde, bazı Herakles tapınaklarında bir kadının bulunması da bir dinsel suçtu. Yine Demeter’in bazı tapınaklarında makyaj malzemesi ve mücevherat kullanmak ve renkli giysiler giymek günahtı ve bundan kurtulmak için arınmak gerekirdi.
Hem Yunan ve hem de Roma kültüründe, kutsal mekanlarda cinsel ilişkide bulunmak yasaktı. Doğum yapan bir kadın belli bir süre geçmeden tapınağa giremezdi. Düşük yapmanın daha fazla kirlenmeye yol açtığına inanılmaktaydı. Ölen birinin gömülmeden önce günahlardan arındırılması ve dinsel kurallara göre gömülmesi gerekirdi. Ölen birinin aile bireylerinin belli bir süre tapınağa ya da bir başkasının evine girmeleri uygun görülmezdi. Hatta rahiplerin bile ölen birinin evine gitmekten ve aile bireyleri ile temasta bulunmaktan kaçınması gerekirdi. Apollon tapınağından dolayı kutsal sayılan Delos adasında İ.Ö. 543 yılından sonra gömü yapılması yasaklanmış ve mevcut mezarlar komşu Rheneia adasına taşınmıştı. Aynı şekilde, Karadeniz kıyısındaki Herakleia kentinde bulunmuş olan ve İ.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen bir kutsal yasada şu ifadeler yer almaktaydı: “Burası tapınağın sınırıdır; bu sınırların içinde ölü gömülemez”.
Kasıtsız da olsa, insan öldüren kişi kirlenmiş sayılırdı. Ama savaş gibi bir ortamda haklı nedenle insan öldürmenin verdiği kirlilik daha kolay arındırılabilirdi. Bazı Yunan toplumlarında cinayet işleyerek işlenen günahlar kanla arındırılırdı. Bu kan, domuz ya da köpeklerden elde edilirdi. Kasıtsız adam öldürenler ise arınıp gelsinler diye sürgüne gönderilirlerdi.
Antik devirde her hastalığın mutlaka işlenmiş bir günahtan kaynaklandığına ve bu hastalığı iyileştirmek için arınmak gerektiğine inanılırdı. Bu günah bir toplum tarafından da işlenmiş olabilirdi. Bu konuda şu örneği vermek mümkündür: Atina’da, İ.Ö. 6. yüzyılda bir bulaşıcı hastalık yayılmıştı. Bunun nedeni, Atinalıların tyran olmak için isyan eden Kylon’un taraftarlarını bir sunakta öldürmeleriydi. Delphoi’daki kehanet merkezinin önerisi uyarınca Atinalılar kenti bu günahtan (miasma) para karşılığında arındırması için Giritli Epimenides’i davet etmişlerdi. Bu adam önerilen parayı reddetmiş ve bunun yerine kendisine Girit ile Atina arasındaki dostluğu simgeleyen bir zeytin dalı verilmesini istemişti. Aynı şekilde, bulaşıcı bir hastalık (veba ?) Lydia’daki Troketta (Turgutlu/Dalbahçe) kentinde kitlesel ölümler meydana geldiğinde, kent yönetimi Klaros’daki (Ahmetbeyli) kehanet merkezine bavurmuş ve Tanrı Apollon onlara kenti su ve kükürtle arındırmalarını tavsiye etmişti (Bk. Klaros’lu Apollon’un Troketta’daki bir Salgın Hastalık Hakkındaki Kehaneti).
Kula’nın volkanik Katakekaumene yöresi ile Çal/Bahadınlar civarında bulunan itiraf (confessio) yazıtları sayesinde antik devirde kirlenmeye yol açan davranışlar hakkındaki bazı ayrıntıları öğrenmemiz mümkün olabilmektedir. En azından Katakekaumene bölgesinde, dinsel yöntemlerle kesilmemiş, bir başka ifade ile tanrı(lar) için kurban edilmemiş bir hayvanın etini yemek günahtı. Örneğin, Kula civarında bulunmuş Grekçe bir yazıt parçasında şunlar yazılıdır: “ ... Tanrı’nın bedenimi hastalıktan kurtarması için kurbanlar keserek günahtan arındım. Büyük sıkıntılardan sonra Tanrı vücuduma şifa verdi. Bu nedenle duyuruyorum ki, hiçbir tapınak personeli kurban edilmemiş keçi eti yememelidir, yoksa o da benim çektiklerime katlanacaktır”. Öte yandan, Soma yöresinde bulunmuş olan diğer bir itiraf yazıtında da, yine kurban edilmemiş birinin öyküsü yazılıdır: “Menandros oğlu Meidon, Zeus Trosou’nun tapınağında bir şölen düzenledi ve bu şölende tanrının hizmetinde olanlar kurban edilmemiş hayvan eti yediler. Bu nedenle Tanrı, Meidon’u üç ay boyunca konuşamaz hale getirdi ve sonra bir  rüyasına girerek, çektiği acıları bir taş üzerine yazmasını emretti. Meidon bu emri yerine getirdi ve yeniden konuşmaya başladı”.
Kutsal sayılan hayvanları yakalamak bile bir kirlenme sayılır ve tanrılar tarafından cezalandırılırdı. Örneğin, Kula civarında bulunmuş olan  bir adak yazıtında şunlar yazılıdır: “Zeus Sabazios ve Anatanrıça Hipta için (adak): Ben, Trophimos oğlu Diokles, tanrılara ait olan güvercinleri yakaladığım için gözlerimden cezalandırıldım ve bu yüzden Tanrısal gücün kadar büyük olduğunu (bu taşa) yazdırdım”.
Günahlardan arınmanın pek çok yolu vardı. Küçük günahlar, örneğin, tapınağa girmeden önce cinsel ilişkide bulunmak ya da bir ölüye temas etmek yoluyla girilen günahlar yıkanmakla kaldırılabilirdi. Bu amaçla Atina’da, ölü evinin önüne bir su deposu konur ve ziyaretçiler burada arınarak evlerine dönerlerdi. Bazı kesimlerde arınma, günahkarın üzerine hayvan kan serperek ya da tütsüleyerek yapılırdı. Günahla ilişkili mekanlar kükürtle arındırılırdı. Kimi Romalılar, günah işlenen mekanları bir inek, bir koyun ve ve bir domuz keserek günahlardan arındırırlardı.
Günah işlemede kullanıldıkları bilinen bazı aletler kentin sınırlarının dışına veya denize atılarak ya da ıssız bir yere götürülüp gömülerek yok edilirdi. Bu aletlerle günah işleyenler kent dışına çıkarılırdı.
İ.Ö. 6. yüzyıldan itibaren yasalarda meydana gelen gelişmeler ve ölüm sonrası yaşama ilişkin farklı bakışlar sonucunda, bedenin arınması kavramına zihnin arınması kavramı eklendi. Örneğin, Euripides’in  (İ.Ö. 5. yüzyıl) Hippolytos adlı tragedyasında hemşire, Phaidra’ya elindeki kanın temizlenip temizlenmediğini sorduğunda ondan şu cevabı alır: “Benim ellerim temiz. Ama zihnimde bir kirlilik (miasma) var”. Yine Euripides’in Orestes adlı eserinde, Menelaos ellerinin temiz olduğunu iddia edince Orestes şu yanıtı verir: “Ama ruhun henüz arınmış değil”.
Ancak tapınakların günahların kaldırılması için ruhsal arınmaya da gerek duymaları yüzyılar sonra gerçekleşti. Ruh temizliğine yer veren ilk yazılı belge, Asklepios’un Epidauros’daki tapınağının girişinde yer alan ve İ.Ö. 340 civarına tarihlenen şu vezinli yazıttır: “Tütsü kokan bu tapınağa girmek için arınmış olman gerekir. Arınma demek, dindarca düşünmek demektir”. Bu yazıtın vezinli olması, onun tanrı Apollon tarafından verilmiş bir kehanet olduğunu göstermektedir. Ruhun arınmasına ilişkin diğer bir örnek de, İ.Ö. 2. yüzyılda Girit’teki Büyük Anatanrıça’nın tapınağında bulunan bir kutsal yasadır:
“Hepiniz Büyük Anatanrıça’nın tapınağına gelin, tanrısallıkla dolu tapınağa! Dindarca gelin, ve tatlı dille ve arınmış olarak. Burada bu tapınağa layık olan Anatanrıça’nın mucizelerini göreceksiniz!”.
Ruh temizliğine ilişkin ifadeler daha sonraları, özellikle İ.S. 1. yüzyılda, standart hale geldi. Bu konudaki en iyi ve öğretici örnek, Rodos’ta bulunan, ruh temizliğine ilişkin bir belgedir. Bu metin, aynen Epidauros’daki yazıtta olduğu gibi vezinli bir girişle başlar: “Tütsü kokan bu tapınağa arınmış olarak gelmelisiniz”. Bunu izleyen dize “Yıkanmayla değil, ruh temizliği ile arınınız!” şeklinde olup, Mısır Tanrısı Sarapis’in şu kehanetinden alınmıştır:   “Buraya temiz ellerle gelin. Ve arınmış bir ruhla ve gerçek benliğinizle. Yıkanarak bedende değil, zihninizle arınınız. Dindar birine arınmak için bir damla su bile yeterlidir; ama kötü kimse bütün dalgalarıyla birlikte okyanusta bile arınamaz!”.
Bir Karia şehri olan Euromos (Milas/Selimiye) antik kentindeki Zeus Lepsynos tapınağının restorasyonu sırasında, tapınağın kapı dikmelerinden birinin üzerine yazılmış olan vezinli bir kült yasasında (lex sacra) şunlar okunmaktadır:
“Ey yabancı, temiz bir kalbin varsa ve ruhunda adalet duygusu taşıyorsan bu kutsal yere girebilirsin! Ama adil biri değilsen ve kötü niyetliysen, ölümsüzlerden ve bu kutsal bölgeden uzak dur. Bu kutsal mekan kötüleri sevmez ve onları cezalandırır. Tanrı, değerli insanlara değerli armağanlar verir”. İ.S. 2. yüzyıla tarihlenen bu kutsal yasada (lex sacra) arınmaya ilişkin iki önemli koşul ilk kez bir arada bir arada görülmektedir: zihnin arınması ve adalet duygusu.  Zihnin arınması düşüncesi, yukarıda anlattığımız gibi, Epidauros’ta bulunan bazı yazıtlardan beri bilinmekteydi. Adil olmanın insanın karakterini şekillendirdiğine ilişkin düşünce Yunan felsefesinde ve edebiyatında eski devirlerden beri görülse de, Euromos’da ele geçen bu buluntu adaletsizliği aşağılayan bir kutsal yasayı kaydeden ilk yazıttır.
        H. Malay           
            KISA KAYNAKÇA:
            M. Errington, “Inschriften von Euromos”, Epigraphica Anatolica 21, 1993, s. 29-30.
            G. Petzl, Die Beichtinschriften Westkleinasiens, 1994, no. 1 ve 123.
            E. Voutiras, “Zu einer metrischen Inschrift aus Euromos”, Epigraphica Anatolica, 24, 1995, s. 15-20.
            R. Parker, Pollution and Purification in early Greek Religion, 1996.
            A. Chaniotis, “Greek Ritual Purity from Automatisms to Moral Distinctions”, şu eserde: P. Rösch
                and Udo Simon (ed.), How Purity is Made, 2012, 123-139.